Yüksek sesle ağlarken gökyüzü
Hazırlıksız yakalanmışsa kabukları yaşamın
Bağırır
Kelebekler erken ölmez
Ne bir sel bizi öldürür
Nede yıldırımın alevi
‘Biz böyle ölürüz’
Toprağın içinde çoğalan başak gibi
Un gibi
Parçalanıp dağılır gibi değil
Ekmek olup ateşi yakar gibi ölürüz
Öğütüldükçe
İç içe geçer yapraklarımız
Kitap oluruz
Kelebekler erken ölmez
Yüzlerimiz tek bir noktaya bakmıyorsa
Ellerimiz bir köyde açılıp çeşme olmuşsa
Ve hükümlü değilse parmaklarımız cebimize
Kelebekler erken ölmez
Kelimelerimiz hüzünle koşmuyorsa bir ihaneti yüceltmeye
Satmıyorsa
Yazarını bilmediği bir çocuk katilinin hikâyesini
Kelebekler erken ölmez
Mimarisi deniz aşırı bir ülkede üretilen pul olan insanlarca oluşturulmuyorsa
Taşın eti acıtmasına set oluyorsa insan
Aralarına kat kat masumiyetin onurunu sıkıştırıyorsak
Ve gülüşümüz fakirlerin düğününe zenginlik giysisi oluşturuyorsa
Düğüm atmışsak zarif ruhlara açılmasın diye bayağılıklara
Kısrağın tay olmaya öyküsüyse özgürlük
Koşuyorsa organlarının hepsi heyecanına kapılmış bayrak gibi
Dar geliyorsa renkler gökkuşağına
Açıyorsa beyaz annesinin memesine yapışan çocukların dudaklarındaki sütte
Ve siyah kömürün gövdesinde bekliyorsa bir madencinin alnına ter olmak için
Pusuda rüyasını görüyorsa kırmızı kızıl ötesi bir düşü koşturmak için
Uyanıveriyorsa sarı bir başakta güneşi görünce
Açıyorsa mavi yelkenlerini anaların ellerindeki tırpan yarası izindeki bağlı eşarpta
Kelebekler erken ölmez
Ve açmaz hiçbir koza bir ceketin iliğindeki düğme olmak için bekleyen onurda
Akif Tütüncü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder